Sen Sana İnandırılan Kişi Değilsin!

Bir şekilde çocukken ya da büyüme esnasında hakkınızda çeşitli yargılar ve etiketler oluşmuş olabilir. Hatta siz bile bunlara inanmış ve kendinizi böyle tanımlıyor olabilirsiniz. Örneğin; ben çalışkan değilim, ben matematik yapamam o kadar zeki değilim, ben spor yapamam spor yapacak kadar güçlü değilim, ben hastalıklı bir bünyeye sahibim sürekli hastalanırım ve benzeri birçok gerçek olmayan düşünceleriniz mevcut olabilir. Peki kaçı doğru, kaçını gerçek anlamda kendinizi yargılamadan yapmayı denediniz? 


Muhtemelen küçükken birkaç kez yapmayı denediğiniz bir şey sonucunda ya başarısız oldunuz ya da fazlaca eleştirildiniz ve artık o şeyi yapacağınıza olan inancınızı kaybettiniz. Elbette gerçek anlamda yapamıyor da olabilirsiniz ancak çoğu zaman böyle değildir! Şuan sürekli hastalanmanızın, güçsüz hissetmenizin sebebi belki de küçüklüğünüzde size sürekli hastalandığınız ya da güçsüz, kuvvetsiz olduğunuz yönündeki telkinlerdi. Belki de sürekli bir şeylerden geri bırakıldınız, acıdan kaçırılarak büyütüldünüz ve acıyla birlikte gelen gücü fark edecek fırsatınız olmadı. Aksine acıdan korkar, kaçar hale geldiniz ve bunun sonucunda çekilmeyen acılar güçsüzlük olarak bedeninize, zihninize hatta ruhunuza sirayet etti!

Artık önünüzde koca bir engel olan, yıkılmazmış gibi görünen o duvarı yıkmanın, gerçek anlamda kim olduğunuzu ve sınırlarınızın ne olduğunu bulmanın vakti gelmedi mi sizce de?



Yapamam dediğiniz ya da güçsüz hissettiğiniz konulara bir göz gezdirin. Bunu yaptıktan sonra da çevrenizin bu konular hakkında sizinle alakalı ne düşündüğünü,  size ne gibi telkinler verdiklerini düşünün. Muhtemelen bu konuları aşabileceğinizi söyleyen ya da güçlü olduğunuza inanan kişi sayısı tam tersini düşünenlerden fazladır. Hatta artık öyle bir hale gelmiştir ki güçlü olduğunuzu söyleyenlere siz dahi inanmamakla birlikte, tam tersi olan düşünceye karşı onları ikna etmek için olanca gayretinizi sarf ediyorsunuzdur. Bu yaşanan olaya psikolojik olarak öğrenilmiş çaresizlik de denebilir.  Öğrenilmiş çaresizlikle alakalı, acımasız da olsa, Martin Seligman tarafından köpekler üzerinde bir deney yapılmıştır. Konunun daha iyi kavranması için bu deneyden kısaca bahsetmek istiyorum:

Deneyde köpekler üzerinde elektrik şoku uygulanarak, sağlanan koşullar altında ne tepki verecekleri gözlenmek istenir. Bu sebeple köpekler üç gruba ayrılırlar. İlk grup şoktan kaçamayan gruptur. Yani bu gruptaki köpeklere şok verilirken şoktan kaçma imkanı sunulmaz, kaçmaya çalışsalar da başarısız olurlar. İkinci gruptaki köpeklere ise yine şok uygulanır ancak kaçma fırsatı sunulur. Üçüncü grup ise kontrol grubudur ve onlara hiçbir müdahalede bulunulmaz. Deneyin sonunda köpekler şoktan kaçabilecekleri bir kutuya alınırlar ve tekrar her birine (bu kez üçüncü grup da dahil olmak üzere) şok verilir. Sonuç olarak ilk gruptaki köpekler kaçabilme imkanları olmasına rağmen şoktan kaçmazlar. İkinci grup ve üçüncü grupsa şok verildiği anda kaçma eyleminde bulunurlar. 

Gördüğünüz gibi kaçamayacağına inandırılmış köpekler, kaçma imkanı sunulsa dahi kaçma eyleminde bulunmuyorlar; tıpkı yapamayacağına, başaramayacağına, güçsüz olduğuna inandırılmış bizler gibi!

Peki gerçek bu mu?



İçinde bulunduğumuz ve ailelerimizin de bizden önce içinde bulundukları kültürel yapı neredeyse tamamen korku kültürü üzerine kuruludur. Böyle olunca bizler küçüklüğümüzden beri "yapma, dur, bir yerine zarar gelir, sen yapamazsın bırak, terli gezme hasta olursun, ayağını çıplak yere basma, soğuk su içme, oradan atlama, şuraya tırmanma, otur, uslu çocuk ol vb..." söylemlerle büyütülmüş çocuklar olarak yaşama korku ve özgüven kaybıyla 1-0 geride başlıyoruz ne yazık ki. Başta, en önemli ve her bilgiyi sünger gibi emdiğimiz 0-6 yaş aralığında ailemiz tarafından bu söylemler, kısıtlamalar ve korkutmalar sonucu kendimize olan inancımız köreltiliyor. Daha sonra okul hayatı, bilinçsiz öğretmenler, acımasız akran grupları derken özgüvenimiz git gide daha da azalıyor. Dolayısıyla bizler, içinde bulunduğumuz sistemin de üzerimize yüklediği bir sürü görev ve sorumlulukla birlikte, kendimizi bulacak vakti dahi bulamayacak hale getiriliyoruz. Böyle olunca şoktan kaçamayacağımıza olan inançla, kaçabilecek ortamı bulsak dahi, kaçma eyleminde bulunmuyoruz!

Küçükken zihin yapımız çok fazla gelişmediği için ailemizin ve çevremizin söylemlerini sorgulamadan kabul ederek büyürüz. Bununla beraber aksini ispatlayacak ne mental ne de fiziksel gücümüz vardır. Ancak artık bu yazıyı okuduğunuza göre durum böyle değil. Gerçekten çok zor şartlar altında olan kesimi tenzih ediyorum ancak bunun dışında bulunan ve yalnızca zihinsel olarak baskı altında olan kesim için artık başka bir yol ve farklı bir bakış açısı olduğunu görebilirsiniz. Kendinizi hemen gerçek anlamda zor şartlar altında olan kesim grubuna almamanızı, şartlarınızı olabildiğince zorlayarak düşünmenizi tavsiye ederim. Çünkü sınırlarınızı gerçek anlamda zorlamadıkça, gerçek sizi bulmanız olanaksızdır. Kendinizi zorlamadıkça sınırlarınızın nereye kadar olduğunu nasıl bilebilirsiniz ki? 

Unutmayın en çok acı çektiğiniz, artık dayanamıyorum dediğiniz nokta sizin sınırınız ve dönüm noktanızdır. Orada durun ve bekleyin, gelişim tam olarak orada başlayacak! Bunu spor yapmak gibi düşünebilirsiniz. Sporda kas gelişimi için kaslara belli miktarda bir baskı uygulanır ve kaslar bu baskı sonucu yırtılıp sizde acı duygusunu uyandırırlar. Bu acı kaslarınızın geliştiğinin bir habercisidir. Spordan sonra hiç canınız acımıyorsa sınırlarınızı pek fazla zorlamamışsınız demektir ve dolayısıyla gelişim olsa bile kısıtlı olacaktır. Tam verim almak için canınızın acıdığı en son noktayı bulup orada bir süre beklemeniz ve sabretmeniz gerekir. Bu nedenle bu çok zor, ben yapamam, gücüm yok deyip kestirip atmak yerine; size zor gelen, başaramayacağınıza, istikrar gösteremeyeceğinize inandığınız herhangi bir şeyi deneyin, korkmayın. Korktukça korktuklarınız üzerinize doğru gelecektir. Belki başlarda zorlanacaksınız, canınız yanacak, hiçbir şey değişmiyormuş gibi gelecek ancak emin olun değişecek, zamanla çok daha güçlü hale geldiğinizi görünce siz de kendinize şaşıracaksınız. 

"Zorlanan her sınır, kendisini aşan bir şeylerin habercisidir." 
 Vladimir Nabokov



Unutma, sen sana inandırılan kişi değilsin, sandığından çok daha güçlüsün!

Sınırlarını zorlaman dileğiyle. Sevgiler.



You Might Also Like

0 comments