Yapman Gerekenleri Gerçekten İstiyor Musun? Harekete Geçememenin Nedeni Travmaların Ya Da Toplum Baskısı Olabilir!
Bazen birçok şey olur zihnimizde yapmak istediğimiz ancak bir türlü harekete geçemeyiz. Saatler, günler, haftalar geçer ve o yapmak istediklerimiz hala zihnimizde bir yerlerde durur ve bizi huzursuz hissettirir. Böyle durumlarda kendinize hiç "Ben bunu gerçekten yapmak istiyor muyum?" diye sordunuz mu? Ancak samimi bir sorgulamadan bahsediyorum, yüzeysel değil!
1) Asıl sorunlarımızla yüzleşmekten korkmamız!
Evet zihnimiz böyle şeyler yapar; derinlerde bir yerlerde bazı travmalarımız, kırgınlıklarımız, aşamadığımız bazı duygu ve düşünceler var olabilir ve bunlarla yüzleşmemek adına bir yığın iş üretebilir. Böylece bu işlerle uğraşırken asıl sorunu düşünecek vaktimiz olmaz ve kendimizde kısa süreli rahatlama ancak uzun süreli baskılama gerçekleştiririz! Üstüne bir de eksiklik, yetersizlik, yoksunluk hisleri açığa çıkar. Neden mi? Çünkü çoğu kişi o kadar uzun bir yapılacaklar listesini eksiksiz yerine getiremez de ondan. Hatta belkide hiçbirini. Bir sürü yapılacak şey olunca insan nereden başlayacağını bir türlü bilemez, birçok yapılacak şey vardır ve bu kadar şey zihnine bir yük gibi biner. Sonunda da hareketsizce öylece kalakalır ve "Bir sürü yapacağım şey var birini bile yapamadım, ben beceriksizim, tembelim vb" düşünceler, bu düşüncelere bağlı da yetersizlik ve yoksunluk hisleri ortaya çıkar.
Bununla birlikte travmalarının itici gücüyle harekete geçenler ve bu hareketle zihnini görmezden gelenler de vardır elbette. Ancak harekete geçip başarılara imza atsalar da bu kişilerde de tatminsizlik ve fazlasını arzulama güdüleri baş gösterir. Bu da harekete geçemeyen tarafın hissettiği gibi yine bir yetersizlik, yoksunluk duygu ve düşüncelerini açığa çıkarır.
Çözüm Önerisi
Aslında zihnimizi izlemeyi başarabilirsek bu duygu ve düşüncelerin hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını, bizi korktuğumuz bazı duygulardan korumak için bu kez de başka kötü duygulara ve düşüncelere ittiğini görebiliriz. Bunu aşmanın yolu ne yazık ki korkularımızla yüzleşmek! Biliyorum travmalarımızla, belki unutmaya çalıştığımız, belki kabullenemediğimiz bir çok şeyle yüzleşmek çok zor. Ancak iyileşmek ve potansiyelimizi gerçekten açığa çıkarabilmek, hayallerimizi gerçekleştirebilmek, artık harekete geçebilmek için bunlarla yüzleşmemiz gerekiyor.
Egosal istekler bizim asıl isteklerimiz değildirler, bu sebeple de onları yapmak istemeyişimiz ve hareketsiz kalışımız çok normaldir. Bunlar toplumda ve kültürde kabul görmemizi, bize saygı duyulmasını sağlayan, tamamen egomuzu besleyen ancak özümüzü aç bırakan isteklerdir ve bu isteklerle çıkılan yolda çoğu zaman bir başarı öyküsü oluşamaz. Oluşsa da bir türlü bizi tatmin etmez. Bir noktaya ulaşsak bile hep bir üst noktayı hedefleriz ve başarılarından tatmin olmayan, doyumsuz bir hale bürünürüz. Burada ego, hırs, tatminsizlik, kaygı durumları vardır ve insan özünde bunların hiçbirini istemez aslında. İstemediği için de harekete geçmek istemez çoğu kez. Harekete geçenler de hırs içinde, mutsuz tatminsiz, yine yetersizlik hisleriyle dolu bir hayata kendilerini teslim ederler.
Ben bilincinden biz bilincine geçmek! Peki nedir biz bilinci?
İnsan "ben" den yani egodan çok daha fazlasıdır. İnsan çok daha büyük bir bütünün parçasıdır.
Ben bilinci egoya, dolayısıyla çıkarlara hizmet eder ve kişi sürekli kendi çıkarlarına göre hareket etse de bir türlü tatminkar hissetmez. Biz bilinci ise bütüne, insanlığa hizmet eder ve çıkarsızdır. Biz bilincinde kişi kendi potansiyelinin yalnızca kendisi için olmadığının, bütüne de ait olduğunun farkındadır ve kendi çıkarı için hareket etmese de çok fazla tatminkar hisseder. Ben bilincinde kişi, başardıkça başarısız ve yetersiz hissederken, biz bilincinde başarılarının tatminini yaşar, aynı zamanda yeterlilik, tamamlanmışlık hisleriyle doludur. Çünkü insanın doğasına uygun olan biz bilincidir ve insan doğasına uygun davrandığı kadar tamamlanmış hisseder.
İçimizdeki potansiyel deyip durdum. Peki bu potansiyeli nasıl keşfedeceğiz?
Bunun için yukarıda bahsettiğim aile, toplum, kapitalist düzenin baskısını biraz sessize almamız. Biliyorum çok zor ancak imkansız değil. İçinde bulunduğumuz sistem içinde maddi güç, makam, mevki, markalar, etiketler üzerinden bir kimlik oluşturma mevcut maalesef ki ve bunun farkındalığına ulaştığımızda, bu temsillerin asıl özümüzü oluşturmadığının da farkına varmış olacağız. Bunları fark ettiğimizde "Ben bu etiketler dışında kimim?" sorusu açığa çıkacak.
Görüldüğü gibi potansiyeli keşfetmenin yolu kendimizi tanımaktan geçiyor aslında. Kendimizi tanımanın yolu da kalıplardan uzaklaşıp içimize dönüp kendimizi sorgulamaktan geçiyor.
Kendimizi tanımak ve özümüze ulaşmakla ilgili makalelerimize bakabilirsiniz:
https://www.openmindry.com/2023/02/kendi-ozumuze-ulasma-yolculugu.html
https://www.openmindry.com/2023/02/zihnimizdeki-seslerden-nasl.html
Ayrıca potansiyelimizin keşfiyle alakalı da ayrı bir makale yayımlamayı düşünüyorum, bu sebeple burayı kısaca geçmek istiyorum.
Kendimizi tanıyıp potansiyelimizi keşfettiğimizde sıra bu potansiyeli ben bilinci değil, biz bilinci çerçevesinde harekete geçirmeye geliyor. Böyle olduğunda artık dış seslerin; ailenin, toplumun, kültürün, sistemin ne söylediği bizim için büyük bir anlam ifade etmez hale geliyor çünkü artık dış güdümlü değil iç güdümlü hareket ediyor hale geliyoruz ve dışarıdakilerden çok bizim neye ne anlam yüklediğimiz önemli hale gelmiş oluyor.
Potansiyelinizin bir nehir gibi akması dileğiyle.
0 comments