Zor Durumlarla Karşı Karşıya Kalmadan Önce Neler Yapmalıyız? Duygusal Antrenman Nedir?

Öncelikle bahsettiğim zor durumlar ağır ve dayanılması güç görünen; doğal afetler, ciddi sağlık sorunları, savaşlar vb gibi durumların aksine daha çok günlük hayat içerisinde sevdiklerimizle olan iletişim sorunları, daha hafif düzeydeki sağlık sorunları, bir işte yaşadığımız güçlükler, ailevi problemler, geleceğe yönelik kaygılar, gibi daha günlük ve bilincimizin daha sağlıklı ve açık kalabildiği durumlardır. 

Bilincimizin daha açık kalabildiği durumlar dedim evet. Çünkü çok kısa bahsetmek gerekirse; günlük sorunlar dışında kalan daha ağır durumlarda, "afetler, savaş durumları vb" zihin bilinç ve farkındalık halinden çıkarak farklı bir gerçeklik yaratma eğilimindedir. Böylece bulunduğu ağır şartlara kişinin bedenini, psikolojisini bir şekilde adapte eder ve hayatta kalmasını sağlar.

Orada bulunmayan, o durumu yaşamamış ve uzaktan şahit olan bizlere katlanılması, yaşanması, hayata tutunulması çok fazla güçmüş gibi gelen durumlar, bunları yaşayan kişiler için bizim baktığımız perspektiften değil çok farklı bir gerçeklikten algılanırlar ve onlar için daha yaşanılabilir bir hal alırlar. 




Burada bir önceki yazımda da bahsettiğim https://openmindry.blogspot.com/2023/02/acyaskayp-sureclerinde-yaknlarmza-ve.html Victor Frankl'ın "İnsanın Anlam Arayışı" eserinden tekrar söz etmek istiyorum. Frankl, Nazi toplama kamplarına ilk gittiği zamanlar hatta oraya henüz varmadan oranın adını duyduğu anlarda dahi çok büyük bir korkuya kapılır. Çünkü orada ölümün en vahşi, en sıra dışı ve korkunç hali bulunmaktadır. İnsanlar orada her an gaz odasına götürülme korkusuyla, açlığın, sefaletin, kısacası bir insanın yaşayabileceği en ağır şartların içinde yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılıyorlardır. Frankl oraya ilk gittiğinde şaşkın, korku dolu bir haldedir, orada sağ kalabilecek bir ümit arayışı içerisindedir. Ancak başlarda alışmakta zorlandığı durumlara zaman içinde öyle bir adaptasyon sağlamıştır ki daha sonra kendisi, kitabında bahsederken bile bu duruma şaşırır. Artık yanında ölen bir arkadaşını gördüğünde, ölen kişinin diğer kişiler tarafından eşyalarının, yiyeceklerinin, ihtiyaç duyulacak her şeyinin alınışını daha sonra bir görevli tarafından ayaklarından sürüklenerek  bir çöp gibi dışarı atılışını izlerken çorbasını yudumlamaya devam edecek kadar duyarsızlaşmış bir hale gelir. 

Biliyorum, kendi yaşadığımız gerçeklik içerisinde bunlara inanmak güç ancak insan öyle bir hayatta kalabilme ve savunma mekanizmasıyla donanmıştır ki en zor, en insanlıktan uzak şartlarda dahi zihnini, bedenini oraya uygun hale getirir ve bir şekilde yaşama tutunur. Çok uzak değil, henüz yaşadığımız bu deprem olayında enkaz altından çıkarılan vatandaşların hallerine, tepkilerine, daha sonraki röportajlarına baktığımızda da bunu çok net görebiliriz aslında. Depremin 12, 13. günlerinde enkaz altından çıkıp çok fazla enerjik olanları, küçücük, açlığa, soğuğa en az dayanıklı bebeklerin sapasağlam oradan çıkışlarını hatta elinde sigarayla çıkan ve yüzümüzde acıyla beraber bir tebessüme sebep olan o amcayı hepimiz görmüşüzdür.

"Mizah duygusu geliştirme ve olayları mizahi bir ışık altında görme çabası, yaşama sanatında ustalaşırken öğrenilmiş bir hiledir." Victor Frankl

Tüm bu örnekler insanın gücünü ve dünyada milyarlarca yıldır neslinin tükenmeden varlığını nasıl sürdürdüğünü gözler önüne seren gerçeklerdir aslında.

Toplumca yaşadığımız dolaylı travmaya bir nebze olsun iyi gelmesi açısından bahsettiğim bu bölümden sonra, yazımda asıl değinmek istediğim noktaya geçebiliriz.

Günlük hayatın içinde karşılaşacağımız zor durumlarla karşı karşıya kalmadan önce neler yapmalıyız? Zor durumlarla baş etmeye ne kadar hazırız? 

Günlük hayattaki daha basit diyebileceğimiz durumlarda kişi, daha ağır durumlarda olduğu gibi savunma mekanizması göstermez dolayısıyla gerçeklik algısı hala aynıdır, değişmez. Bu sebeple bu olaylarla baş etmede zorluk yaşayabilir. İşin içinden çıkamayabilir. 

Bu sebeple tıpkı bir boksörün ringe çıkmadan önce antrenman yapması, kaslarını güçlendirmesi, belki bir hareketi yüzlerce defa tekrar edip artık bir kas hafızası oluşturarak ringde düşünmeden refleksif olarak hareketleri sergilemesi gibi, bizler de zor durumlarla karşı karşıya kalmadan önce belli antrenmanlar yapmalıyız ki o zor gün geldiğinde duygu durumumuzu sağlıklı halde tutup sağlıklı davranışlar sergileyelim ve kendimizi daha zor duruma sokmadan bu durum içinden bir su gibi akıp geçelim. 



Çoğumuz günlük hayat içinde yaşadığımız problemler üzerine yüzeysel düşünme eğilimindeyizdir. Örneğin bir yakınımızla tartıştığımızda kim haklı, kim suçlu, şimdi ne olacak, kim özür dilemeli'den öteye gitmez genelde düşüncelerimiz. Peki böyle olunca ne oluyor? Böyle olunca yalnızca günü kurtarıyoruz aslında. Anlık olarak sorunu çözüyoruz, daha doğrusu çözmüş gibi görünüyoruz ancak asıl sorun hala orada duruyor ve onu görmezden geliyoruz. Asıl sorun görülmediği ve dolayısıyla çözülmediği için tekrar tekrar aynı sorunları, aynı ya da farklı kişilerle yaşamaya devam ediyoruz. 

Kişiler arası ilişkiler dışında hayattaki diğer sorunlara karşı da davranışlarımız ya da bakış açımız genelde böyledir: Üzerine düşünülmemiş, ezbere, öğrenilmiş...

Bizler henüz daha küçücükken ailemizde, içinde bulunduğumuz kültürel yapı içerisinde belli olaylara verilen belli tepkiler, onlar hakkında belli düşünceler ve davranışlar öğreniriz. Daha sonra belli bir olgunluk düzeyine geldiğimizde bu düşünceleri ve davranışları sorgular, eksik ya da yanlış kısımlarını ayıklar ve kendi özgün düşüncelerimizi var ederiz. Bu sorgulama zamanı kişinin yetiştiği ortamın, bulunduğu sosyokültürel yapının, travmalarının, arkadaş ve okul çevresinin, kalıtımsal yapısının ve daha birçok farklı durumun etkisiyle değişim gösteren bir yapıdadır. Öyle ki bazı kişiler bu sorgulama evresini hiç yaşamadan yaşamlarına veda etmektedirler.

Peki ne yapmalıyız?

Ezbere, öğrenilmiş ve üzerine hiç düşünülmemiş düşünceler, davranışlar ve inançlarla hayatımıza devam etmek yerine yaşama daha farkındalıkla bakıp, bu zamana kadar öğrendiklerimizi kendi mantık ve vicdan çerçevemizden geçirerek kendi özgün düşünce sistemimizi var etmeliyiz. 

Peki, bunu nasıl yapacağız? Fark ederek!



Duygularımızı, düşüncelerimizi fark ederek işe başlayabiliriz. Dışarıdan öğrendikleriniz dışında içinizde bir yerlerde neler oluyor, ne hissediyorsunuz, neden hissediyorsunuz? Bazen görünen sorunun, görünen davranışın, söylenen sözlerin ötesindedir asıl gerçek. 

Yüzeyde kalana, görünene odaklanıyoruz çoğu zaman ve asıl gerçeği kaçırıyoruz. Asıl olan daha derinlerdedir ve fark edilmek için naziklik, sessizlik ve dinlenmek ister, duyulmayı bekler. O duyulmayı bekleyen, bizim özümüzdür işte. Sorunu çözmemizi, zor zamanları doğru yönetebilmemizi ve kontrolümüzü korumamızı sağlayacak olan odur. Ancak zamanla onun üzeri o kadar farklı öğrenmelerle örtülmüştür ki artık onun sesini duyamaz oluruz ve yalnızca dış seslere göre hayatımızı şekillendirmeye başlarız. 

Bazen sadece hissettiklerimize odaklanırız mesela, ancak nedenini sorgulamayız. Örneğin, birisi bize bir davranışta bulunmuştur ve öfkeleniriz. Eğer farkındalık sahibi değilsek ve öğrenilmiş davranışlarla hayatımızı sürdürüyorsak muhtemelen yetiştirildiğimiz ortamda öfke anında ne yapılıyorsa ve dolayısıyla biz o ortamda ne öğrendiysek aynı şekilde davranma eğiliminde oluruz. Ancak farkındalık kazandıysak, duygularımızı, asıl düşüncelerimizi ve bunların nereden geldiğini görmeyi başarırsak yapılan davranışa öfkelensek bile önce duyguyu yaşamak değil duygunun nereden geldiğini fark etmeye çalışmakla işe başlarız. Bakın, öfkelenmeyiz demiyorum. Öfke insani bir duygudur ve engelleyemeyebiliriz ancak onu nasıl yaşayacağımızı tercih edebiliriz.



Antrenmandan söz etmiştim. Buna duygusal antrenman demeyi tercih ediyorum. Bu tamamen bana ait ve faydasını çokça gördüğüm bir antrenman türü. Peki ne yapıyoruz bu antrenman esnasında? 

1. Duyguyu Fark Et 

İlk yapmamız gereken olumsuz bir duyguya kapıldığımızda onu fark etmek. İçimize dönmek, orada neler olup bitiyor bir sorgulamadan geçirmek. Ne hissediyorsun, hislerini nasıl tanımlarsın, fark et. Gelen duyguyu bir misafir gibi, biraz oturup sonra kalkıp gidecekmiş gibi kabul et. Onunla kavga etme, gitmesi için zorlama. Bunu yaptıkça daha fazla artacaktır. Sadece dur, bekle ve hisset.
  • Örnek Durum: Başarısızlık hissi
2. Düşünceyi Fark Et

Bu en zor aşamalardan biri aslında. Zihin öyle hızlı işler ki hangi düşünce bize bu duyguyu hissettiriyor bir türlü bulamayız. Ancak bu antrenmanı tekrarladıkça düşüncelerini daha hızlı fark edebilmeye başlayacaksın. Duyguyu hissedip buyur ettikten sonra düşüne yoğunlaş. Sessizleş. İçine dön ve belki sadece düşüncelerin akmasına izin ver. İzle onları. Ve sonra göreceksin, sana olumsuz hissettiren düşünceyi en sonunda bulacaksın. Gör onu. Hatta belki sesli bir şekilde "seni görüyorum" de. 
  • Örnek Durum: Ben hayatım boyunca derslerimde başarısız oldum ve hayatın her alanında başarısız olacağım.
3. Düşüncen Üzerine Düşün

Düşünceni fark ettikten ve yakaladıktan sonra önce ona bir hoş geldin de. :) Onu fark etmiş olman zihnini kızdıracaktır. Ama sen zihnin değilsin. Unutma, zihin sadece bir araç, amaç daha derinlerde ve sen zihnini değil onu dinlemelisin. 

Fark ettiğin, sana olumsuz duygular hissettiren düşüncen hakkında düşün, istersen onu yaz. Bir sorgula bakalım gerçek bir düşünce mi, yoksa zihninin bir çarpıtmasından mı ibaret? Bazen çeşitli travmalarımızın da etkisiyle kendimiz hakkında ya da başkaları hakkında çarpıtılmış düşüncelere sahip olabiliriz. Ya da böyle düşünceler anlık da olsa aklımızdan geçer. Ancak gerçek değillerdir ve boşu boşuna huzursuz hissetmemize sebebiyet verirler. 

Bu sebeple düşüncen hakkında düşünmek, onu sorgulamak, belki olumsuz düşüncenin tam tersi olan olumlu düşünceyi bir kağıda yazmak ve onu görmek çarpıtılmış düşünceleri fark edip değiştirmende etkili olabilir.
  • Örnek Durum: Her insan bir potansiyelle dünyaya gelir. Başarı kavramının tanımı da kişiden kişiye değişir. Kimisi yüksek mevkilere geldiğinde başarılı olduğuna inanır kimisi de yalnızca mutlu olduğu işi yaptığında. Toplumun ve çevremin başarı standartlarına göre kendimi yargılamamalıyım.
4. Özgürsün :)

Bu antrenmanı gün içinde her olumsuz duygulanma yaşadığında yap ve inan bana bir gün çok daha ciddi, zor durumlarla karşı karşıya kaldığında durmayı, zihinsel çarpıtmaları fark etmeyi ve anında düzeltmeyi öğrenmiş olacaksın. 

Artık duyguların seni değil sen duygularını yönetiyor olacaksın.

Farkındalıkla kal.

You Might Also Like

0 comments