Duygu Durumumuzu/Davranışlarımızı/Düşüncelerimizi Yönetmede Farkındalığın ve Değer Sisteminin Önemi

Yalnızca duygularınızla mı hareket ediyorsunuz? Düşüncelerinizi ve davranışlarınızı yönlendiren yalnızca duygularınız mı? Duygularınıza kapılmanız ve her durumda duygusal davranmanız şimdiye kadar size ne kazandırdı?



İnsan olarak duyguları olan varlıklarız ve iyi ki de varlar. Duygularımız bizleri insan yapan önemli yetilerimizden. Yalnızca düşünceden, mantıktan ibaret olsaydık, hislerimiz olmasaydı yapay zekadan ne farkımız kalırdı ki? Zeka, aslında egomuzdur ve ego en çok kendini, kendi çıkarlarını önemser. Dolayısıyla kendimizi bir kenara koyabilerek yaptığımız iyilikler, yardımlar duygularımızla yaptığımız eylemlerdir. Yani egomuzu susturan, çıkarsızca, bazen en sevdiğimiz eşyamızı bir başkasına verebilme gönüllülüğünü bizlere armağan eden duygularımızdır aslında. 

Duygularımız elbette mühimdirler ancak yalnızca duygularımızla hareket etmek için aynı şeyi diyemem. Çünkü biz yalnızca duygudan ibaret varlıklar değiliz ve çoğu zaman duygularımız yanıltıcı olabilirler. Dolayısıyla yalnızca duygularımızla verdiğimiz kararlar ya da yaptığımız eylemler çoğu kez olumsuz sonuçlar doğururlar. 

Birçok kez sizler de yaşamışsınızdır: Yalnızca duygularınızla, anlık olarak yaptığınız bir eylem ya da söylediğiniz bir söz sonucu olumsuz bir tepki almış ya da olumsuz bir durum içinde kendinizi bulmuşsunuzdur. Örneğin; duygusal bir birlikteliğe sahipsiniz ve birlikte olduğunuz kişi sizden bazı isteklerde bulunuyor ancak bu istekler size hitap etmiyor. Belki sevgi ihtiyacınızdan, belki çocukluktan kalma duygusal birtakım eksikliklerinizden dolayı sırf sevgi, ilgi görebilmek adına size hitap etmeyen ve aslında yapmak istemediğiniz bu istekleri kabul ediyorsunuz. Yani tamamen duygusal davranıyorsunuz. Sonucunda olacak olan bellidir elbette: Mutsuzluk. Duygusal bir karar verdiniz, belki daha mutlu olacağınıza inanarak bu kararı verdiniz ancak karakterinize, duruşunuza, değerlerinize uymayan bu istekler sizi en sonunda mutsuz etti. 


Bu ve bunun gibi birçok örnek verilebilir. Gördüğümüz gibi yalnızca duygularımızla hareket etmek bizleri pek de mutlu edecek sonuçlar doğurmuyor. Aksine bu ve benzeri birkaç olay daha yaşayacak olursak ve bu olayların duygu dozajı fazla yoğunlukta olursa, nihayetinde duydu durum bozuklukları yaşamaya başlarız. Olması gereken yerde olması gereken tepkiyi gösteremez ve duygularımızı yönetemez hale geliriz. Elbette bu davranışın tam tersi olan yalnızca mantığımızla, bilgilerimizle hareket etmek de egoyu beslemek ve sadece kendimiz için yaşar hale gelmemize sebebiyet verecektir. O halde ne yapmalıyız?

Öncelikle, siz duygularınız değilsiniz! 

Böyle durumları sık sık yaşadığınız için duygularınızı öyle benimsemişsinizdir ki sanki onlar ve siz ayrılmaz bir bütünmüşsünüz gibi gelebilir. Ancak değilsiniz. Onlar yalnızca sizin düşüncelerinizden oluşan ve düşüncelerinizi yönetmeyi öğrendiğinizde sizi, siz istemeden etkileyemeyecek hislerdir.

Evet, duygularınız düşüncelerinizin bir sonucudur. Nasıl düşünüyorsanız öyle hissediyorsunuz ve nasıl hissediyorsanız öyle davranma eğiliminde oluyorsunuz. O halde düşüncelerinizi değiştirebilir ya da yönetmeyi öğrenebilirseniz duygu durumumuzun da kontrolünüz altına girdiğini fark edeceksiniz. 

Duygularınız sizi değil, siz onları yöneteceksiniz!

                                                   Duygularınızın elinde oyuncak olmayın!

Peki düşüncelerimizi neye göre yöneteceğiz, başvuru kaynağımız ne olacak? Çevremizden, ailemizden aldığımız öğütler mi yoksa kitaplardan, çeşitli kaynaklardan aldığımız bilgiler mi? 

Bilgi de duygular gibi tek başına değersizdir ve nihayetinde bizi mutluluğa ulaştırmaz. Bir sürü şey öğreniyoruz hayat boyunca ya da birçok öğüt alıyoruz çevremizdekilerden, peki hangilerini benimseyebildik ya da yaşamımıza aktarıp her zaman onlara göre hareket edebildik? Cevap: Değerlerimize en uygun olanları şüphesiz. 

Dünyada birçok kaynak, birçok bilgi, birçok tecrübe mevcuttur ancak tüm bunlar değerlerimizle yoğrulmadığı sürece bir anlam ifade etmez bizim için.

"Bilgi insanın gönlünde mayalanıp, değerleri ile buluşup, bir bilinç içinde oluşmaya başlayınca farkındalık haline dönüşüyor." Doğan Cüceloğlu

Değerlerimizle harmanladığımız bilgilerimiz, tecrübelerimiz bizde bir bilinç oluşturduğunda o zaman farkındalığa, bir üstbilişe erişiriz ve bizim için başvurulacak kaynak tam olarak bu farkındalık hali olur.

Konuyu biraz daha açmak gerekirse: 

Bilgilerimiz ve  tecrübelerimizi; bize aktarılan ya da dikte edilen değerleri sorgulayarak ve deneyimleyerek oluşturduğumuz kendi, özgün değer sistemimizle bir araya getirdiğimizde; atacağımız her adımda, her düşüncemizde, her duygulanmamızda bu farkındalık halinde olduğumuzda artık yalnız mantığımıza ya da yalnız duygularımıza göre davranışta bulunmamaya başlayacağız. Artık kendi değer sistemimiz oluşmuş olacak ve bizim için önceliği anlık hissettiğimiz duygular ya da düşünceler değil, bu değer sistemimiz oluşturuyor olacak. 

Aslında her şeyin başı kendimizi tanımaktan geçiyor yine. Biz kimiz, neyi severiz, neyi sevmeyiz, hangi davranış bize uygundur, hangisi karakterimize terstir, inanıyorum ve benim değerlerim dediğimiz şeyleri gerçekten sorgulayarak, deneyimleyerek mi inandık yoksa yalnızca bize öyle öğretildiği için mi, sinirlendiğimizde, üzüldüğümüzde verdiğimiz tepkiler bize mi ait yoksa ailemizin tepkilerini mi sergiliyoruz? Öğrenilmiş bir hayat mı yaşıyoruz yoksa sorgulanmış bir hayat mı?

Farkındalıkla mı yaşıyoruz yoksa ezbere mi?




Peki kendi değer sistemimizi nasıl var edeceğiz? Sorgulayarak, değerler üzerine düşünerek.. Ailemizden, kültürden, çeşitli kaynaklardan öğrendiğimiz bir değeri ele alarak onun üzerine düşünelim. Haydi, daha sonra size de yol göstermesi adına, birlikte bir alıştırma yapalım ve bir değerimizi ele alalım. 

Örneğin: Hiçbir durumda yalan söylememek. Böyle öğrenmişizdir hep değil mi? Ne olursa olsun yalan söyleme, hep doğruyu söyle diye öğretilmiştir bize. Burada Sokrates'in bu konu hakkındaki düşünsel süreçlerini gözden geçirmek istiyorum. Sokrates yine biriyle çeşitli konular üzerinde tartışmaktadır ve konu yalana gelir. Karşı taraf yalanın hiçbir koşulda söylenmemesi gerektiğini savunur. Bunun üzerine Sokrates her zamanki gibi sorar: Çok sevdiğin bir arkadaşının peşinde eli bıçaklı bir katil olsa ve arkadaşın senin evine sığınsa, biraz sonra katil senin kapını çalıp arkadaşının içeride olup olmadığını sorsa ona ne cevap verirdin? Doğruyu söyleyip arkadaşının öldürülmesine izin mi verirdin yoksa yalan söyleyip kurtulmasını mı sağlardın? 

Siz ne yapardınız? Her durumda doğru söylenir mi yoksa bazen birilerinin hayatını kurtarmak, daha büyük zararı gidermek için  yalan söylemek durumunda kalınabilir mi?

İşte böyle sorgulamalar sonucu kendi değer sisteminizi var edersiniz ve kendi var ettiğiniz, farkındalıkla içinize sindirdiğiniz değer sisteminiz, duygu durumunuz ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiniz ve duygu durumunuzu yönetebilmenizi sağlayan bir kaynak halini alınır.

Şimdi tekrar başta verdiğim örneğe geri dönelim. Duygusal bir ilişkiniz var ve karşı taraf sizden karakterinize, inançlarınıza, değerlerinize uymayan bir şey talep etti. Bahsettiğim yöntem dahilinde kendinizi bulduysanız, değerlerinize karşı farkındalık oluşturduysanız nasıl davranırdınız? 

Konuyu duygusal ilişkiler bağlamında örneklendirmem belki sizi zorlamış olabilir çünkü aşk gerçekten çok yüce ve diğer duygularla kıyaslanamayacak ölçüde büyük bir duygudur. Ancak bu bahsettiğim sistemi ve farkındalığı kendinizde var ettiğinizde inanın aşk gibi yüce bir duygunun karşısında dahi kendi duruşunuzdan ödün vermeden, kendiniz olarak var olabilecek ve hayatınızda çok daha sağlıklı ilişkiler var edeceksiniz.


You Might Also Like

0 comments